
Bu memlekette namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika'ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık o da kendi cefakâr milletimizin. Meğer ne büyük günah işlemişiz. Niçin hep acı şeyler yazıyorum? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin diyorlar? Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu ? Var mı? Yalnızım müthiş suretle yalnız! Bu kadar kalabalığın içinde yalnızlık ne acı oluyor ya rabbim. Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık. Makam peşinde koşmadık. Sağdan sola vurup milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Çalmadan çırpmadan, bize ekmeğini verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istedik. Bütün bunları istemek bu kadar güç. Ve bu kadar tehlikeli mi olmalıydı?
SABAHATTİN ALİ